Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu olan TEDMEM, 2015 Eğitim Değerlendirme Raporunu yayımladı.
Eğitim değerlendirme raporları serisinin ikincisi olan 2015 Eğitim Değerlendirme Raporu; Yönetişim ve Finansman, Kalite Artırmaya Yönelik Politikalar, Öğretmen Eğitimi ve Mesleki Süreç, Uluslararası Alanda Türkiye, Temel Eğitim, Ortaöğretim, Mesleki ve Teknik Eğitim, Özel Eğitim, Öğrenci Yönlendirme Sistemleri, Özel Öğretim olmak üzere 10 ana başlık altında Türk eğitim sisteminin genel bir profilini ortaya koymayı hedefliyor.
Kaynak niteliğindeki 238 sayfalık kapsamlı çalışma, TEDMEM’in geçtiğimiz yıl yayımladığı 2014 Eğitim Değerlendirme Raporu’nun da devamı olarak hazırlandı. Çok farklı ulusal ve uluslararası verilerin birlikte analiz edildiği rapor, Türkiye eğitim sisteminde yıl içinde gerçekleşen olayların fotoğrafı niteliğinde. Tespitlerin yanı sıra önerilerin de yer aldığı rapordan öne çıkan bazı bölümler şöyle:
Özel eğitimde öğretmen sorunu
Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin sosyal çevrelerinden ayrılmadan, akranlarının devam ettikleri okullarda eğitim almaları için özel eğitim sınıfı uygulamalarında önemli gelişmeler kaydedildi. Araştırma verilerine göre öğretmen başına yaklaşık 24 özel eğitim ihtiyacı olan öğrenci düşüyor. Yükseköğretim Kurulu’nun öğretmen ihtiyacı konusunda sunduğu alternatif, Zihinsel Engelliler, İşitme Engelliler, Görme Engelliler ve Üstün Zekâlılar/Yetenekliler Öğretmenliği olarak ayrı ayrı verilen lisans eğitimlerinin birleştirilerek, “Özel Eğitim Öğretmenliği” adı altında yeni ve tek bir lisans programı oluşturulması. Özel eğitim başlığı altında yer alan tüm öğretmenlik branşları birbirinden farklı uzmanlık alanları gerektirdiğinden, önerilen bu model, söz konusu eğitimi daha derinlikli ve detaylı ele alacak şekilde yeniden gözden geçirilmeli.
TEOG’da yanlış soru kotası olmalı
2015 yılında TEOG ortak sınavlarıyla ilgili tartışmaların bir kısmı, en üst puan dilimindeki eşit puanlı öğrenci sayılarının oldukça artması üzerine yoğunlaştı. Bu noktada, öğrencilerin puanlarının doğru cevapladıkları soru sayısı üzerinden hesaplanmasının etkili olduğu düşünülüyor. Öğrencilerin yanlış cevaplarının hesaplamalarda dikkate alınmaması, tesadüfi hata olasılığını artırıyor. Bu sebeple tesadüfi hataların ölçme değerlendirme sisteminin güvenirliğine gölge düşürmesinin engellenmesi amacıyla farklı bir çözüm yolu geliştirilmeli.
YGS Fen Bilimleri, Matematik ve Türkçe puanlarında düşüş var
2010-2015 yılları arasında YGS‘de Fen Bilimleri, Matematik ve Türkçe net ortalamalarına bakıldığında kademeli olmamasına rağmen bir düşüşten bahsedilebilir. Gözlenen bu genel düşüşün ve özellikle Fen Bilimlerindeki başarısızlığın sebepleri üzerinde bilimsel çalışmalar yapılarak eksikliklerin ve fen öğretiminin iyileştirilmesi için yapılabileceklerin belirlenmesi oldukça önemli. Öğretim programları, öğretim yaklaşımı, öğretmen niteliği ve öğrenci motivasyonu bu puanların arkasında yatan temel sebepler olarak değerlendirilmeli. Bu açıdan bakılarak, öncelikle tüm paydaşlar tarafından “Öğrencilere neden öğretemiyoruz?” sorusuna cevap aranmalı.
Okul çağındaki Suriyeli çocuklar sorunu
Yaklaşık 2,2 milyon kayıtlı geçici koruma statüsündeki Suriyeli sığınmacı Türkiye sınırları içerisinde yaşıyor ve bu nüfusun %54,2’si 18 yaş altındaki çocuklardan oluşuyor. Okul çağındaki (5-17 yaş) çocukların oranı ise %34,2. Yani yaklaşık 750 bin çocuğun eğitim sistemi içinde yer alması ve eğitime erişim hakkını kullanması bekleniyor. MEB bugüne kadar yaklaşık 300 bin öğrencinin eğitim hizmetlerinden yararlandığını ancak geriye kalan 400 bin kişilik nüfusun çeşitli sebeplerle eğitime erişemediğini ifade ediyor. Avrupa Birliği’nin eğitim ve gıda ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla sağladığı 17,5 milyon Avro değerindeki Güven Fonu ile 2015-2016 eğitim öğretim yılında 100 bin öğrencinin daha eğitime kazandırılması öngörülüyor.
Yetersiz beslenme öğrenme sürecini aksatıyor
Türkiye’deki 4. sınıf öğrencilerinin %74’ünün öğrenme süreçlerindeki aksamanın en önemli gerekçesinin “yetersiz beslenme” olduğuna işaret ediliyor. Özellikle sabah kahvaltısının önemi göz önünde bulundurulmalı; öğrenciler, aileler ve öğretmenler bu konuda bilinçlendirilmeli. Okul kantinlerinin gündeme alınarak “sağlıklı kantin” kavramını oluşturma yolunda yeni düzenlemelere gidilmesi olumlu bir girişim. Süreç boyunca yürütülen izleme faaliyetleri kapsamında, çocuklar için standartları tanımlanmış ürünlerin belirlenmesi ve sadece koşulları sağlayanların okul kantininde bulundurulmasına onay verilmesi yeni bir hedefe dönüştürülebilir. Beyaz bayraklı okul yemekhaneleri gibi, beyaz bayraklı su içme istasyonları, tuvaletler ve kantinler üretmek de sürecin ayrı bileşenleri olmalıdır.
Sınav odaklı eğitim sistemi kapsamlı bir çözüm önerisi gerektiriyor
En önemli gelişim evrelerinden birisi olan ergenlik döneminde, öğrencilerin tüm zamanlarını soru çözerek geçirmeleri ve bunun yetişkinler tarafından çocukların geleceğini kurtarmak için mecburen en doğru davranış olarak kabul görmesi, sınav odaklı eğitim sistemimizin ortaya çıkardığı sorunları özetlemek için yeterli. Dershaneleri ortaya çıkaran nedenlerle ilgili sistem temelli ve kapsamlı bir çözüm önerisi getirmeyen her yeni öneri, konuyu kendi doğası içinde suni bir çözüm ve geçici denge bulmaya itiyor. Geçiş dönemi için bir formül olarak hızla oluşan Temel Liseler burada vurgulanan suni yeni dengenin tipik bir örneğidir. Eğitim sistemimizde öncelikli müdahale alanlarından birisi, sınavlar üzerine inşa edilmiş eğitim sisteminin öğrenciler ve ailelerin daha rahat hissetmelerine yardımcı olacak şekilde nasıl dönüştürüleceği gerçeğidir.
Türkiye çocuklarının dörtte birinden fazlası yoksul
2015 Hayat Nasıl (How’s Life?) raporunda Türkiye’de çocukların dörtte birinden fazlasının yoksulluk içinde yaşadığı ortaya konuyor. Dahası 2007 ile kıyaslandığında Türkiye’de çocuk yoksulluğunun %5 oranında artış gösterdiği görülüyor. Bulgular çocukluk yıllarındaki yoksulluğun kötü sağlık koşulları ve okul performansıyla, yetişkinlikte ise daha az kazançla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.
Çocuklar hayatlarından memnun değil ve okulda stres altında
Çocukların yaşam doyum düzeylerinin ölçümlenmesi için OECD ülkelerindeki 11, 13 ve 15 yaşlarındaki çocuklardan hayatlarıyla ilgili 0-10 (olabilecek en kötü hayat – olabilecek en iyi hayat) aralığında bir değerlendirme yapmaları istenmiştir. Buna göre Türkiye Polonya ile birlikte hayatından memnun çocuk oranın en düşük olduğu ülke olarak ortaya konmuştur. Sosyal ilişkiler kadar okulda hissedilen stres de çocuğun mutluluğu üzerinde önemli bir etkiye sahip. HBSC’nin 11, 13 ve 15 yaşındaki öğrencilerden okulda hissettikleri baskı ve stresin şiddetinin “hiç” ve “çok fazla” aralığında belirtmelerini istediği anket sonuçları bu konuda çarpıcı veriler ortaya koyuyor. Araştırmanın sonucuna göre, OECD ülkeleri içinde Türkiye (%29,2), öğrencilerin okulda en fazla stres hissettiği ülke olarak ilk sırada yer alıyor.
Üniversite mezunlarının sayısı 2 kat arttı
Türkiye’de 2000 yılından itibaren ortaokul sonrası eğitim yaşamlarını sonlandıranların sayısında düzenli bir düşüş gözleniyor. Sonuç olarak lise ve yükseköğretim düzeyinde eğitim alan yetişkin sayıları artıyor. Özellikle üniversite mezunlarının sayısının 2000 yılından 2014 yılına kadar iki kat arttığı belirlenmiştir. Bir Bakışta Eğitim: 2015 (Education at a Glance; 2015) raporunda ortaya konduğu üzere, 15-29 yaş aralığına bakıldığında, eğitim ve istihdam dışı kalan genç nüfus oranı Türkiye’de %31, OECD ortalamasında ise %15,5’dir. Türkiye’deki oranın OECD ortalamasının iki katı olması, nitelikli nüfus oranı, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik ve gelişim açısından dikkatle incelenmelidir. Genç yetişkinler (25-34 yaş) grubunda ise üniversite mezunu gençlerin istihdam edilme oranı Türkiye’de %76, OECD ülkeleri ortalamasında %82’dir.