Otizmli olduğu gerekçesiyle özel okula alınmayan Ozan Sanlısoy’un davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülmeye devam ederken anne Sedef Erken, Strasbourg’a gidip mahkemenin önünde çadır kurmaya hazırlanıyor. Erken yarın Strasbourg’a gidecek, 3 Aralık’ta da AİHM önünde olacak.
Otizmli olduğu gerekçesiyle başvurduğu özel okullara alınmayan Ozan Sanlısoy’un davası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) devam ediyor. Sedef Erken, 3 Aralık ‘Dünya Engelliler Günü’nde otizmli çocukların aileleriyle birlikte AİHM önünde olacak. Çocuğunun eğitimi için Türkiye’deki hukuk mücadelesinden sonuç alamayıp Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuran anne Erken, AİHM’ye de sitemli:
“Ben oraya gidip sadece Türkiye’deki hukuk sistemini eleştirmeyeceğim. AİHM’yi de eleştireceğim. Öncelikli bir dava olmasına rağmen 2 yıldır çocuğun eğitimliyle ilgili bir karar çıkmadı. Ozan’ın eğitim kararı için 1 yıl Türkiye’de bekledik. 2 yıldır da AİHM’den çıkacak sonucu bekliyoryuz. Eğitim davasında bu kadar süre nasıl beklenir? O çocuğun eğitimindeki 3 yıl kayıp nasıl telafi edilecek?”
Avrupa basınının da konuya ilgi gösterdiğini söyleyen Erken’in AİHM önündeki eylemine Avrupa’dan otizmli çocukların aileleri, hukuk öğrencileri ve bu konudaki dernekler de destek verecek.
Eğitim hakkı ihlali
Otizmli olduğu gerekçesiyle kolejin anaokulu bölümüne alınmayan Ozan Sanlısoy’un ailesi, okul yöneticileri hakkında ‘ayrımcılık’ davası açılması için suç duyurusunda bulunmuştu. Savcılığın ‘takipsizlik’ kararı vermesinin ardından aile ağır ceza mahkemesine itiraz etmiş ancak ret yanıtı almıştı. Aile, Türkiye’de ‘Eğitim Hakkı’, ‘Etkili Başvuru’ ve ‘Adil Yargılanma Hakkı’nın ihlal edildiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuş ve mahkeme davayı kabul etmişti. Anne Sedef Erken yargı sürecini ve şimdi 7.5 yaşında olan Ozan’ın eğitimini Hürriyet’e şöyle anlatmıştı:
– Ozan’ın otizm teşhisi ne zaman konuldu?
2009 yılında 2.5 yaşındayken tanı aldı Ozan. 2008’in sonunda teşhis konuldu, 2009’da da resmi olarak rapor aldık ki eğitimini başlatabilelim diye.
– Daha sonra okula kaydettirmek istediniz…
İki kreşe gitti zaten. İlk gittiği kreş otizmli olduğunu bilmiyordu. Belirtileri çok ağır olan bir otizmli değildi Ozan. Biz ifade ettik ama bir sorun yaratmadı o zamanki kreşin sahibi. O kreşte duyulduğunda da velilerden bazı tepkiler geldiğini söylenmişti bize. Ozan 2.5 yaşında kreşe başlayıp 5.5 yaşına kadar hiç aksatmadan sosyalleşti çocuklarla beraber… Bir sıkıntı yaşanmadı. Ondan sonra anasınıfına yazdırmak için bir koleje başvurmak istedik. Evimize tek yakın kolej orasıydı. Ayrıca devlet okullarındaki sınıflarda 30’un üzerinde öğrenci vardı. O kadar kalabalık sınıfta Ozan’ın konuyu da bilmeyen bir öğretmenle eğitim alması mümkün olamaz diye düşündük. Bu yüzden özel okula başvurduk ama kabul edilmedik.
– Başka bir okula başvurdunuz mu?
Tabii, birçok okula başvurduk. Daha telefonda reddediliyorsunuz. Görüşmek dahi istemiyorlar. “Öyle çocuk almıyoruz” diye bir tabir artık Türkiye’de.
– Bunun yasal olmadığını söylediğinizde ne diyorlar?
“Özel okullar kaynaştırma sistemine tabi olmak zorunda değil. Biz tarihimizde hiç otizmli öğrenci almadık ki” diyorlar. Bu yasa sizin hayal dünyanızda yarattığınız bir şeymiş gibi davranıyorlar. Oradaki veliler de dahil herkes çok emin o çocuğun o okula girmemesi gerektiğinin.
– Dava süreci nasıl başladı?
Biz öncelikle okulla uzlaşmaya çalıştık. Birçok destek teklif ettik. “Buraya destek öğretmenler getiririz. Destek alır sizin öğretmenleriniz de.. Ozan uyum sürecinde haftanın belirli günleri gelir” şeklinde. Önceki eğitimcilerinin numaralarını verdik. Ozan’ın ne kadar uyum sağlayabileceğini dair onlardan görüş alsınlar diye… Hiçbir şekilde ikna olmadılar. Ben en son avukatlarını aradım geri dönüş yapmadılar. Böyle olunca okul hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduk, Ozan otizmli olduğu için ayrımcılığa uğradığı gerekçesiyle. Savcılıktan takipsizlik kararı geldi. Savcı gerekçe bile yazmadı. “Delil yoktur” deyip attı dosyayı. Bizi dahi çağırıp dinlemedi. Daha sonra bu karara ağır ceza mahkemesinde itiraz ettik. Mahkemeye dosyanın gitmesi bile aylar sürdü. Oradan da ret yanıtı aldık. Ben orada da dosyanın okunduğuna inanmıyorum. Yine gerekçe yoktu. Bu konuda adil yargılanma yapıldığına da inanmıyoruz.
– Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi süreci nasıl başladı?
Burada iç hukuk yolu tükenmiş oluyor. O dönemde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru süreci başlamamıştı. Zorunlu olarak AİHM’ye gitmek durumundaydık. Bugün olsa Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilirsiniz böyle bir durumda. Üç yıldır biz bu davayla uğraşıyoruz. AİHM’ye Ozan adına başvuru yaptık. Bir çocuğun eğitimde ayrımcılıkla ilgili Türkiye’den ilk başvuru oldu.
– AİHM davanızı kabul etti…
Oradaki hukuki süreçler farklı tabii… Dava ilk aşamayı geçmiş oldu. Dava olarak kabul edildiği için zaten şu anda üçüncü yılın sonunda neredeyse artık karar aşamasına yaklaşmış durumundayız. Yoksa AİHM’de de yedi, sekiz yıl sürebiliyorlar bu davalar. Bu önceliği aldı. Çünkü çocuk ve eğitim söz konusu.
– Milli Eğitim Bakanlığı nasıl bir savunma yaptı?
Milli Eğitim Bakanlığı savunmasında okulun savunmalarını tekrar etmiş. Halbuki okulun savunmalarının içerisinde hatalar, yanlışlar var. Okul Ozan’ın otizmli olduğunu onlara söylemediğimizi iddia ediyor. Kendi elemanlarının karakola verdiği ifadesi var, “Anne beni aradığında çocuğun otizmli olduğunu, raporu olduğunu söyledi” diye. MEB kendi savunmasında bunu bildirmediğimizi iddia ediyor. “Biz ihlal kararı almayalım da çocuğa ne olursa olsun” mantığıyla yazılmış. Zaten bizi üç yıldır MEB’den ya da başka birimler arayıp da “Sizin böyle bir iddianız vardı. Bertaraf edildi mi? Bu çocuk şu anda nasıl eğitim alıyor?” diye arayıp soran olmadı. Biz bu konuyu bakanlara, Başbakan’a kadar taşıdık.
– Şu anki aşamada dilekçe mi vereceksiniz?
Evet, son dilekçemizi vereceğiz. Daha sonra mahkeme dostane bir çözüm teklif edebilir. İhlal kararı ya da ret kararı da verebilir. Dilekçeyi hazırladık. Hem hükümet adına verilen dilekçedeki hataları ifade ettik, hem Türkiye’de engellilerin eğitimine dair tabloyu mahkemenin önüne serdik. Ozan’ın hâlâ eğitim hakkını alamamış olduğunu, bir çocuğun okula kayıtlı olmasının, eğitim hakkını aldığı anlamına gelmediğini ifade ettik.
– Otistik Çocuklar Eğitim Merkezleri (OÇEM) de yetersiz mi?
Son derece yetersiz. Sıra beklemek diye bir şey var. Otizmli bir çocuğun OÇEM için sıra beklemesi ne demek düşünebiliyor musunuz? O çocuğun her günü değerli. OÇEM’de alacağı eğitim de ayrı bir tartışma konusu. Oradaki eğitim iklimi gerçekten çok kötü. Eğitimci sayımız yok. Türkiye’de kaç tane özel eğitimci mezun etmişiz diye baksak tabloyu göreceğiz zaten. Çok fazla mahkemede kanıtlanacak bir durum yok. Bütün sorunlar açık seçik ortada. Hepimizin amacı bu durumun düzeltilmesi. Yoksa biz de ülkemizi dava etmeye bayılmıyoruz. Üzülerek ve utanç duyarak yazıyorum bu dilekçeleri.
– AİHM’nin önünde çadır kurma planınız var sanırım?
Evet, barışçı bir eylem daha doğrusu bunun adı eylem bile değil. Ben oraya gidip artık Avrupa’da da Türkiye’deki otizmli çocukların sesinin duyulmasını istiyorum. Avrupa’daki otizm sivil toplum kuruluşları bu davayı hayretler içinde izliyor. “Bu kadar zamandır nasıl adım atılmaz” diyorlar. Bu konuda Avrupa basınından da ulaşanlar oldu. Strasbourg’a da gideceğim, Brüksel’e de gideceğim. Aralık başında gitmek istiyorum.
– Tek başınıza mı gideceksiniz?
Annelerden de gelmek isteyenler var. Avrupa’dan da katılmak isteyen Türkler var. Ben aslında bunları planlamıyorum. Adım adım ortaya çıkıyor. Belki oradan gitmemiz gerekirse Birleşmiş Milletler’e gideriz. Ben Ankara’da gidilmesi gereken her yere gittim. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na gittim, bizzat bakanla çalışma yaptım. MEB’e gittim bakan yardımcılarına konuyu aktardık. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gittim. Dört ayrı partiden 20 milletvekiline konuyu aktardım. Şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’la Başbakanlığı döneminde bizzat görüştüm. Görüşebileceğim herkesle görüştüm, yapabileceğim her şeyi yaptım.
– Ozan’ın eğitimi şu an ne durumda?
Bir devlet okuluna kayıtlı ve gidiyor ama okulda hiçbir destek yok. Ona özel olması gereken hiçbir eğitim yok. Çocuklarla bir arada olsun diye biz gönderiyoruz. Ama birkaç sene içinde bu eğitim gerçek bir eğitim hâline gelmediğinde bütün çocukların hikâyesinde bu var. İlkokul 1 ve 2 çok basit, idare edebiliyorsunuz ama sonrasında çocuklar bir şekilde eğitim hayatından koparılıyor. Bir noktada “Bu çocuk yapamıyor alın bunu” diyorlar, atıyorlar okullardan. Sayılardan da bu belli. İlköğretimde okuyan otizmli çocuk sayısı 700, 800 ile başlıyor. Üniversitede bu sayı yediye kadar düşüyor. Çünkü ya bu çocuklar ilköğretimde okula alınmıyor, OÇEM’e yönlendiriliyor ya da alınanlarda iyi bir eğitim verilemediği için eğitim hayatından koparılıyor ve eve hapsoluyor.
Kaynak: Hürriyet