Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Bilim ve Kültür Teşkilatı’nın (UNESCO) 38. Genel Konferansı’na katılmak için gittiği Paris’te, UNESCO Genel Direktör Irina Bokova, Afganistan Yüksek Öğretim Bakanı Khatera Afghan ve Irak Eğitim Bakanı Muhammed İkbal Omar’le görüşmeler yaptı. Türkiye’nin UNESCO Yönetim Kurulu’nda temsil edilmeyi çoktan hak ettiğini söyleyen Bakan Avcı, “Üyeliğimizin desteklenmesi konusunda olumlu cevaplar alıyoruz. 2017’de UNESCO Yürütme kurul üyesi olarak göreceğimizi ümit ediyorum” diye konuştu.
Paris’teki temasları kapsamında Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı UNESCO Genel Direktör Irina Bokova, Afganistan Yüksek Öğretim Bakanı Khatera Afghan ve Irak Eğitim Bakanı Muhammed İkbal Omar’le bir araya geldi. “Şiddete varan Aşırıcılığın önlenmesi için eğitim teşvikinde UNESCO’nun rolü” konusunda ABD Hükümeti tarafından düzenlenen üst düzeyli yemek formatında konferansa katıldı. UNESCO görüşmeleri sonrası Paris’te Türk basın mensuplarıyla bir araya gelen Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Türkiye hem coğrafi konumu itibariyle, hem tarihi ve kültürel derinliği itibariyle UNESCO Yürütme Kurulu’nda temsil edilmeyi çoktan hak etmiş bir ülkedir” dedi. Bakan Avcı şöyle konuştu:
“Üyeliğimizin desteklenmesi konusunda olumlu cevaplar alıyoruz. 2017’de UNESCO Yürütme kurul üyesi olarak kabul göreceğimizi ümit ediyorum.
UNESCO BM’nin en yüksek sayıda ülkenin temsil edildiği kuruluşlarından biri. Türkiye son on yılda yaptığı uluslararası çalışmalarla dünyada en yüksek insani, kültürel yardım programlarını yürürlüğe koyan ülkelerden biri haline geldi. Ulusal gelirimizle kıyaslandığında dünyada örnek gösterilecek bir dayanışma sergiliyor Türkiye. Dünya mazlumlarıyla. Türkiye’nin uluslararası camiadaki görünürlüğü ve imajı son on yılda çok ciddi anlamda olumlu anlamda arttı.
Türkiye’nin geçen yıl UNESCO tarihinde pek az rastlanan bir oy çokluğuyla Dünya Kültürel Miras Komitesi başkanlığına seçildiğini gördük. Dünya Kültür mirasının nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunu bu konuda BM ve UNESCO’nun neler yapabileceğini vurguladım konuşmamda da.
Türkiye hem coğrafi konumu itibariyle, hem tarihi ve kültürel derinliği itibariyle UNESCO’da yürütme kurulunda da temsil edilmeyi çoktan hak etmiş bir ülkedir.
İnşallah 2017’de hak ettiğimiz görevi daha güçlü bir biçimde yerine getirecek bir pozisyonda olacağız.”
“BAKAN DEĞİŞİKLİĞİ POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ ANLAMINA GELMEZ”
Türkiye’de seçim sonrası yeni kurulacak kabineye ilişkin soruları da cevaplayan Avcı kendi bakanlığıyla ilgili bir soruya “Hayırlı olsun, kabine inşallah 15-20 gün içerisinde şekillenmiş olur. Dolayısıyla bizim kişisel olarak herhangi bir beklentimiz olmaz. Ama görev verildiği zaman da devam ederiz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da devam ederiz” dedi.
Milli Eğitim Bakanı olduğu takdirde yapacağı ilk icraata ilişkin bir soruyu ise şöyle yanıtladı:
“Zaten yaptığımız pek çok şey var. Başlatılmış ve devam etmekte olan projeler bulunuyor. Kim Milli Eğitim Bakanı olursa olsun bu projeler devam eder. Son yıllarda çok sık dolaştırılan bir dezenformasyon var. Milli Eğitim Bakanları çok değişiyor. Bakanlıkta bir türlü düzen ve istikrar sağlanamadı. Bu doğru değil. Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki bakan değişikliği diğer bakanlıklardaki bakan değişikliklerinden daha fazla değil. Cumhuriyet tarihi boyunca Milli Eğitim Bakanlarının görev sürelerine baktığımızda AK Parti döneminde son on yılda görev yapan bütün bakanların görev süreleri cumhuriyet tarihindeki görev yapan bakanların ortalamasının üzerinde. Bildiğim kadarıyla Hüseyin Çelik’in bakanlık süresi Hasan Ali Yücel’den sonra en uzun süredir. İstikrarsızlık söz konusu değildir, ayrıca değişen bakanlar da aynı partinin kurduğu görev yapan bakanlar. Yani bakan değişikliği politika değişikliği anlamına gelmez. Çünkü hükümet programları aynı parti tarafından hazırlanmıştır. Benim yaptığım uygulamalarda benden önce bakan arkadaşlarımızın başlattığı projelerin devamı ve tamamlanmasıdır. MEB bakana göre politika değişikliği olmaz. Sınav değişikliklerindeki yöntemler milli eğitim politikalarının değişmesi anlamına gelmez. Teknolojideki, müfredattaki gelişmelere, iyileştirmelere bağlı olarak zaman zaman değişiklikler yapılır. Yapılmazsa yanlış olur. Yapılması kınanacak değil taktir edilecek bir uygulama. Çocuklarımızın, gençlerimizin geleceği için en uygun olanlarını yürürlüğe koyar, koyacaktır.”
“ARAPÇA’YI SEÇMEK VELİLERİMİZN TERCİHLERİNE BAĞLI”
Okullarda Arapça’nın yabancı dil olarak okutulmasına ilişkin tartışmalarla ilgili bir soruyu yanıtlayan Avcı, konunun yanlış anlaşılmasının tamamen ön yargılarla ilgili olduğunu söyleyerek şöyle konuştu:
“Bu konu ile ilgili olarak şunların bilinmesinde yarar var. Okullarda hangi dilin yabancı dil olarak okutulacağı Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenir. Bakanlar Kurulu kararında 10’a yakın dilden söz ediliyor. Sadece İngilizce, Almanca, Fransızca değil. İspanyolca, Hollandaca, İtalyanca, Çince de var. Arapça da var. Arapça listeye yeni girmiş değil. Arapça’nın programı yeni hazırlanabildi. Bütün bu dillerin hangi program çerçevesinde nasıl okutulacağı Talim Terbiye Kurulu tarafından hazırlanan programlarla belirlenir. Program bir ay önce açıklandı. Tam seçim üzerinde bazıları bu konudaki kamuoyundaki veya kendilerince kamuoyunda var olduğunu zannettikleri bir takım ön yargılarla buradan siyasi bir sonuç üretebileceklerini zannettiler. Bu yanlıştı ve bu yanlış da seçim sonuçlarıyla da görüldü. Ben mümkünse çocuklarımızın sadece İngilizce, Fransızca, Çince, Arapça değil, bütün komşu dillerde de mümkünse eğitim almalarını ikinci, üçüncü dil olarak. Yeni tekniklerle çocukların farklı farklı dilleri ileri sınıflarda almalarını ve öğrenmelerini kolaylaştıran ortam oluştu zaten. Komşularımızın kültürlerini, dillerini, müziklerini, adetlerini, geleneklerini, göreneklerini bilmek bizi zenginleştirir. Komşularımızla daha iyi ilişkiler kurmamızı sağlar. Barış ortamına katkıda bulunur. Kişi bilmediğinin düşmanıdır. Yunus Emre ‘gelin tanış olalım, işi kolay kılalım’ demiş. Bu konuda üretilmek isten polemik tutmadı. Açıkçası artık Türkiye onları geçti, aştı. Velilerimizin kendi tercihlerine bağlıdır. Siirtli bir grupla seçim çalışması yaparken bana ‘Arapça’yı seçmeli dil yapıyorsunuz ama Siirt’te kullanılan Arapça mahalli bir Arapçadır. Biz Siirt ve o bölgede bu mahalli lehçenin kullanıldığı, bize göre bir program hazırlanmasını istiyoruz’ dediler. Vatandaştaki talep düzeyini ve bilinç düzeyini gösteren bir örnek olarak veliler kendi yörelerinde konuşulan lehçeyi istiyorlar. Bu da makul meşru bir gerekçe.”
“AVRUPA MÜLTECİLER İÇİN YAPTIKLARIMIZI BİLMELİ”
Bakan Avcı, Mültecilerin Suriye’den çıkan sığınmacıların Avrupa ülkelerinde bazı aşırı sağ partiler tarafından işsizliğin ve anarşinin, istihdam daralmasının sebebi gibi gösterilmeye çalışıldığını söyleyerek şöyle devam etti:
“Bu nedenle de bazı ülkelerde yabancı düşmanlığının siyaset üzerinde tehlikeli bir gidişe sebep olduğunu vurguladım. UNESCO Genel Sekreteri Irina Bokova Suriye’deki olaylar hemen başladıktan sonra konunun aciliyetine UNESCO ve uluslararası toplum olarak zamanında tedbir almazsak ileride başımızın çok ağrıyacağına yönelik açıklamaları ve girişimleri oldu. Özellikle Irak ve Suriye’deki tarihi eserlerin bu kargaşa ortamında tahribinden duyduğu endişeleri ve alınması gereken tedbirleri sığınmacı sorununu UNESCO gündemine getirmekte gecikmedi.
Avrupa’nın pek çok yerinde duyarlılığın paylaşılmadığını belirten mültecilere sadece sınırlarına dayanmış bir baş ağrısı gibi baktıklarını görüyoruz. Türkiye’nin bu konuda yaptıklarının Avrupa kamuoyunda bilinmesinde büyük fayda var. Türkiye’nin Suriye krizinin başından beri iki buçuk milyonu aşan Suriyeliye her türlü hizmeti verdiğini, bütün insani hizmetleri en üst düzeyde sunduğunu ve bununda herkese örnek olması gerektiğini çok net biçimde konuşmamda vurguladım. Bunu anlatmamız lazım.”
Hürriyet