Uzman psikologlar Enna Ökke ve Serhan Ekin’le okul öncesi eğitimin önemini konuştuk.
Okul öncesi eğitim, son yıllarda üzerinde yoğun olarak çalışılan bir alan. 19 Nisan’da Bomonti Mıhitaryan Okulu’nda düzenlenen ‘Çocukların Okula Başlama Sendromunda Veliye Düşen Görevler’ başlıklı panelde konuşan Enna Ökke ve Serhan Ekin, bu alanda hizmet veren iki önemli uzman psikolog. İkili, ortağı oldukları Mental İstanbul Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nde tez çalışmalarını sürdürürken, bir yandan da, düzenledikleri panellerde, 0-6 yaş grubu çocukların gelişim sürecinde etkili olan okul öncesi eğitimin gerekliliğini anlatarak velileri bilinçlendirmeyi hedefliyor. Ökke ve Ekin’le uzmanlık alanları, deneyimleri ve önerileri üzerine konuştuk.
Enna Ökke, 0-6 yaş grubu çocukları hayata hazırlarken en önemli aşamanın okul öncesi eğitim olmasının nedenini şöyle açıklıyor: “0-6 yaş, fiziksel ve biyolojik gelişimin %70’inin tamamlandığı dönem; çocuk ona bu süreçte ne verirseniz öyle şekillenir. Türkiye’de okul öncesi eğitim oranı %16. Bu oran Avrupa ülkelerinde %100. Türkiye’de de bu oranın yükselmesi gerekiyor. Bu noktada velilerin devreye girmesi gerekiyor. Bizlere de çocuklarını anaokuluna göndermeleri için velileri bilinçlendirmek düşüyor.”
İlk adımın önemi
Enna Ökke gibi tez çalışmalarını sürdüren ve duygu durum düzenleme stratejileri üzerine araştırmalar yapan psikolog Serhan Ekin ise, okul öncesi eğitim alarak birinci sınıfa başlayan çocukların daha sağlıklı bir eğitim hayatına adım attıklarını vurguluyor: “Bir metaforla açıklayacak olursak, eğitimi gömlek gibi düşündüğümüzde, okul öncesi eğitim olan ilk düğmeyi doğru ilikleyemezsek sürecin devamında problem yaşamamız olasıdır. Okul öncesi eğitim çocuğun tüm eğitim hayatını etkiler. Yakın geçmişte eğitimle ilgili kafa karıştıran birçok düzenleme yapıldı. Son olarak, 66 aydan itibaren çocukların birinci sınıfa başlamasında karar kılındı. Burada veli, “Ben başlamasını istemiyorum diye dilekçe yazıp”, çocuğunu eğitime başlatmayabiliyor. Ancak 69. – 71. aylarda olan çocukların eğitime başlamaması ancak doktor raporuyla mümkün. Bunun için bir pedagog veya bir psikologdan çeşitli değerlendirmeler veya çeşitli oyun terapileri isteniyor. 72. aydan itibaren ise tüm çocuklara eğitim zorunlu. Ancak çocukları doğrudan birinci sınıfa verdiğimizde, o güne kadar daima aile koruması altında vakit geçiren çocuk, sudan çıkmış balık gibi, ne olduğunu şaşırıyor. Okul öncesi eğitimin genellikle 36 aylıktan itibaren verilmesi gerekse de, doğru zamanı çocuğun gelişim evreleri belirler. Öncelikle velilerin kendi çocuklarını tanımaları, onların olgunluklarını tartmaları gerek. Bu sayede, birinci sınıf öncesinde eğitim alan çocukların fiziksel ve sosyal gelişimleri, motor becerileri, arkadaşlık ilişkileri ve sorunlarla başa çıkma becerileri açığa çıkmış olur.”
Sorunu doğru tanımlamak önemli
0-6 yaş grubu çocukların okul öncesi eğitimde yaşadığı uyum bozukluklarının kimi zaman yanlış değerlendirildiğine de değinen Ekin, bu sorunlar arasındaki ayrımlara dikkat çekiyor: “Birinci sınıfa yeni geçmiş çocuklarda görülen uyum bozuklukları zaman zaman öğretmenler tarafından hiperaktivite veya dikkat bozukluğu olarak değerlendirilir. Öğretmenin çocukla baş edememesi ve çocuğun uyum sürecinde böyle bir yöne kayması olasıdır. Dolayısıyla, dikkat eksikliği ile hiperaktivitenin ayrı şeyler olduğunu unutmamak, bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Uyum sürecinde problem yaşayan çocuklarda dikkat eksikliği veya hiperaktivitenin bulunmadığı durumlarda, sorunun özgül öğrenme güçlüğünden kaynaklanabileceği de ihtimaller arasında bulundurulmalıdır.”
Okul öncesi eğitim azınlık okulunda olmalı
Bomonti Mıhitaryan’dan önce Kalfayan Okulu’nda da bir panel düzenleyen ikili, önümüzdeki haftalarda Anarad Hığutyun Okulu’nda okul öncesi eğitim üzerine bir seminer verecek. Ökke azınlık okullarında erken yaşta yaşanan kültür karmaşasının önüne geçilebilmesi için şu tavsiyelerde bulunuyor: “Çocuklar, içinde doğup büyüdükleri kültürden kopmamak için, okul öncesi eğitimi azınlık okulunda almalılar. Zira, okul öncesi dönemde kullanılan dil mutlaka anadili olmalı. Örneğin Ermeniceyi anaokulunda vermiyorsak, çocuklara birinci sınıfta ya da lisede Ermenice konuşmaları için baskı yapamayız. Çocukları anadillerine yönlendirmemiz gerekiyor. Çocuk kendi kültürünü öğrenmeden ne İngilizceyi, ne de Fransızcayı öğrenebilir.”
Azınlık toplumlarına mensup çocukların en azından okul öncesi eğitimlerini kendi okullarında almaları gerektiği konusunda meslektaşıyla aynı görüşü paylaşan Serhan Ekin de, durumu şöyle değerlendiriyor: “Kültürel uyum sürecini etkileyen en önemli faktör çocuğun ne derecede açık bir ortamda yetiştiği. Azınlık ailelerinin çocuklarının, azınlık okullarında gelenek ve göreneklerini öğrendikleri ve dinî vazifelerini yerine getirebildikleri için kendilerini kendi ortamlarında hissettiklerini görüyoruz. Çocuk azınlık okuluna gittiğinde, evde de, okulda da o dili konuşabiliyor ama bir devlet okuluna gittiğinde, örneğin Paskalya’yı kutlayamıyor. Burada çizilmesi gereken ince çizgi, bir tarafı yaparken diğer tarafı inkâr etmemek. Olası kültür çatışmalarını önleyebilmek için bu tür kültürel farkların, çocuğa anlayabileceği ölçüde aktarılması gerek.”
Dikkat edilmesi gerekenler
Eğitimin içermesi gereken koşullar üzerinde de duran ikili, göz önünde bulundurulması gereken noktaları şöyle açıklıyor: “Öncelikle okul seçimi önem taşıyor. Velilere, okulun eğitim kadrosundaki öğretmenlerin akademik geçmişlerini ve okulun sosyal faaliyetlerini göz önünde bulundurmalarını öneriyoruz. Çocuğun eğitim sürecine destek olabilecek zekâ testleri de mevcut. Labirent, aritmetik, küplerle desen, genel kültür gibi başlıkların yer aldığı testlerle, okul öncesi eğitime başlamadan önce, çocuğun güçlü ve zayıf yönleri belirleniyor. Bu ne kadar önceden tespit edilirse, çocuğun zayıf yönlerini güçlendirmek ve güçlü yönlerinin üzerine gitmek o kadar kolay olur. Böylece veliler ve öğretmenler için çocuğu yönlendirmede güvenilir bir harita elde edilir ve velinin istekleri değil, çocuğun yapabilecekleri ön plana çıkarılabilir.”
Senelerdir hayalini kurduğu ‘Ermeni çocuklar için anaokulu’ projesini hayata geçirmek isteyen Ökke destek beklediğini belirtiyor: “Ermeni çocuklar gitgide dağılıyor. Beşi bir Ermeni okulunda, diğer beşi ayrı bir Ermeni okulunda; hiçbir yerde 20-30 kişi yok. Onun yerine her şeyi kapsayan, kaliteli bir eğitimle, yalnızca 0-6 yaş grubu için böyle bir proje başlatmak istiyorum. Anadolu ve Avrupa yakalarında birer merkez açılabilirse, orada psikolojik destek, test uygulamaları, rehberlik ve danışmanlık hizmeti vermek isteriz.”
Enna Ökke’nin bu yolda en büyük destekçilerinden biri olan Serhan Ekin, bu proje aracılığıyla Ermeni toplumunun ihtiyaç duyduğu toplumsal destek ve bütünlüğün de temelden sağlanabileceğinin altını çiziyor: “Herkesin aynı ortamda bulunması, o kültürün devamı açısından da çok önemli. Ayrıldıkça bütünlük ortadan kaybolur. Bir bütünlük sağlamak için çaba sarf ediliyor ama bu ancak temelden sağlanabilir. Yani o kuşak 20-25 yaşına geldiğinde bütünlük ortaya çıkacak ve onlar da çocuklarını aynı şekilde yetiştirecek.”
AGOS